Yıldız Buluşmasının ardından
Üç dolu gün boyunca Türkiye mimarlık dünyasının birçok ismi Yıldız’daydı. 2, 3, 4 Haziran 1999’da Yıldız Teknik Üniversitesi Oditoryumu’nda gerçekleşen “Yıldız Buluşması: Mimarlık Uygulamaları Tartışması ve Sergisi” yapı sunumu ve irdeleme yapan mimarlar ve salondan katılan izleyicilerin ilgisi ile hararetli tartışmalara sahne oldu. Katılabildiğim kadarını çok keyifle izledim. Zaman zaman beni, mezuniyetimden sonra Baltimore-Washington bölgesinde izlediğim Eisenman, Graves, Hadid, Morphosis, Jersey Devil gibi merkez mimarlığın bilinen ve az bilinen isimlerinin konuşmalarının ardından yaşanan ortamlara taşıdı. Tartışmalarda Türkiye’de, periferi mimarlığına ait bir kesit gözden geçirildi. Toplantıya farklı yörelerden mimarlar; İstanbul-Ankara dışından da; farklı yörelerdeki yapıları ve projelerinin sunumları ile katıldılar. İstanbul-Ankara tartışmasına (1) istatistiksel veri olması için yazıyorum, bu buluşmaya katılan mimarların ondördü İstanbul, üçü Ankara, üçü İzmir, kalanlar da çeşitli yerlerdendi. Tartışmaların gündeme getirdiği önemli bir konu artık günümüzde Türkiye’de farklı mimarlıklardan, mimari formasyonlardan söz edilebildiğiydi. Bunlar, İstanbul mimarlığı, Ankara mimarlığı, İzmir, küçük şehir mimarlığı, kadın mimarlar, erkek mimarlar, koca-karılar (husbands and wives), büyük bürolar, küçük bürolar, akademik ofisler, ev-ofisler, vb. Architecture dergisinde okuduğum bir yazıya göre farklı mimari pratik alanları Batı dünyasında da önem kazanmaya devam etmekte. Örneğin eşlerin her ikisinin mimar olduğu pratiklerin sayısının, mimarlık okullarına kayıt yaptıran bayanların sayısının artışı ile orantılı olarak arttığı belirtiliyor (2). Farklı pratik alanına ait örnekleri arttırmak gerekirse, ABD için düşünüldüğünde, bir sayfiye kenti mimarlık pratiğinden örneğin Karayipler’de ABD’den göçenlerin kurduğu küçük bürolardan bahsedilmelidir. Tıpkı bizde Bodrum, Bozcaada, vb tatil yerlerindeki küçük mimarlık atölyeleri gibi. Buluşma’da Türkiye’nin farklı yörelerinde yer alan çeşitli boyutlarda uygulama örnekleri tartışma konusu oldu. Bu örnekle, master plandan konut yapılarına, ofis yapısından endüstri yapısına, tiyatroya, lokantaya, otobüs terminaline, eğitim yapılarına, spor yapılarına yayılan bir yelpazeyi içeriyordu.
Yıldız Buluşması oluşum aşamasında benzer örnek toplantılar olarak, “Chicago Tapes” ve “Charlottesville Tapes” isimli kitaplarda sunulan, Illinois ve Virginia üniversitelerinde gerçekleşen toplantılar akla geliyordu. Her ne kadar bu iki toplantı uluslararası mimarlık dünyasının önemli isimlerini bir araya getiren farklı bir organizasyon olmuş bile olsa, benzer bir yöntem Türkiye koşulları için kullanılabilirdi. Daha önce gerçekleşen benzer toplantıların “tema odaklı” olmasının tam tersine burada “ürün odaklı” bir toplantı olması özellikle amaçlandı. Toplantının planlanmaya başladığından itibaren farklı nitelikteki ürünleri – elma, armut ve şeftaliyi – yanyana getiren bir yapısı bilinçli olarak vardı. Bu, mimarlık eleştirmenlerine tekrar kategorizasyon yapma zahmetini vermek amacıyla değil, toplantının her oturumunun homojen karışım içermesi, belli oturum ve günlerde tartışmanın “climax” e erişip, diğer günlerde düşmesi tehlikesine karşı alınmış bir önlem olarak düşünüldüğü gibi her ürünün kendi koşul, boyut ve öznelliğiyle tanıtımı ve eleştirilmesini de sağladı. Yani planlanan, üç günde toplam dokuz oturumlu, “arbitrary” oturum düzenli bir toplantı oldu. Zannederim, bu dağılım üç gün boyunca yoğun katılımı – ilk oturumun ilk yarısı hariç – sağladı. Farklı türler yanyana gelince eleştirilerin de iyi ya da kötüye indirgenemeyeceği çok belliydi. Toplantı süresince bazı sunumlarda salondan gelen bazı sorular ve yorumlar kişiselleşip yorumu yapanın ürünü ne kadar beğendiği yönünde oldu. “İrdelemeci” olarak oturumu yürüten kişilerin de sık sık değindikleri gibi aynı oturumdaki farklılık gösteren ürünler karşılaştırılmadan, kendi gerçekleri içinde değerlendirilmesi doğruydu. Genellikle öyle de oldu. Mimarının formasyonu, işverenin beklentileri, metrekare maliyeti, yer, arsa, yapının boyutu gibi tüm verilerin yapıdan yapıya farklılaştığı böyle bir platformda ürünleri üç kefeli bir terazinin kefelerine koymamanın gerekliliği çok belliydi. Zaman zaman bu karıştı. “Elma mı iyi, armut mu güzel?” sorusu soruldu. Oysa çok farklı koşullar çok farklı mimarlıklar ortaya çıkarır. Charles Correa’nın Hindistan’da gerçekleştirdiği düşük gelirliler için konutları ne kadar mimari kaygı taşırsa, çok farklı kontekstte New York’ta gerçekleşmiş olan yüksek katlı “condominium” kulesi de benzer kaygıları kendi oluştuğu şartlar içinde taşıyabilir. Birinin metrekare maliyeti 10, diğerininki 3 olsa bile. Mimarlarının formasyonları akademisyen, serbest, vb olsa da.
Az uygulamalı olan mimarlık bir yana, bir de “kağıt mimarlığı” türüne karşılık gelen mimarlık alanı var ki o, çok mimar meraklısı olan bir alan olmuş hep. Antonio Sant’Elia’nın projeleri, Hugh Ferris’in çizimleri de uygulanmamış mimarlık örneklerindendir. Günümüzde temsil aracı olarak bilgisayarın, sanallığın devreye girmesi ile temsili mimarlığın sınırları sonsuza açıldı. Buluşma, uygulanmış ürünlere odaklanmayı amaçlamıştı. Uygulama değil de proje sunumu yapanlar da ürünü tanıtmaya yönelik ve kısa süre içinde gerçekleşme amacını hedef aldıklarından bu tür sunumlar da haklı olarak yapı sunumu ile aynı işlemi görmeli; “kağıt mimarlığı”nın uzağında konumlandırılmalıdırlar.
Tartışmada mimar değil yapı seçilseydi ne olurdu? Çok şey değişirdi. En önemlisi böylesine geniş kapsamlı bir yelpaze temsil edilemezdi. Nedeni de, bilinen yapılara ağırlık verileceğinden farklı yörelerde hiç duyulmamış ve yayınlanmamış ürünler gündeme gelemezdi. Yani seçilecek yapılar büyük bir olasılıkla bilinen örneklerden seçilecek ve tartışma platformuna yeni bir “aura” eklenmeyecekti. Toplantıdan sonra lisans öğrencilerimden birisi toplantı ile ilgili şu soruyu sordu: “Bir ara tartışma konusu tasarımda bilgisayar kullanılsın mı kullanılmasın mı yönüne kaydı. Bu anlamlı mı? Yani ben bilgisayarsız çizmiyorum, el eskizi yapıyorum ama çizimleri bilgisayarda yapıyorum. El-bilgisayar ne kadar kullanılmalı?” Çok haklıydı gerçekten. Bir oturumda el ve bilgisayar çizimlerinin ne derece önemli olduğu tartışıldı. Bence, tasarım sürecinde el ve bilgisayar kullanımı dengeli ve birbirini destekleyici olduğu sürece anlamlı. Ya da başka bir deyişle, el devreye girmeden, eskiz olmadan düşünce, kavram oluşmaz; ancak bilgisayar olmadan da bu düşünceler ve tasarım geliştirilip bilgisayarla olduğu kadar etkili bir biçimde kağıda dökülemez. Tasarım sürecinde sadece el çizimi kullanıp bilgisayarın reddedilmesine yönelik ve tam tersi yorumlar ya eksik olan yorumlar gibi görülebilir, ya da bu yorumu yapanın kendi çağında öğrendikleri dışında herşeyi reddedip kendi konumunu güçlendirme arayışı olarak ele alınmalıdır. Örneğin, Yıldız’da yüksek lisans programımızda öğrencilerimize sadece bilgisayarla ilgili çizim ve tasarım teknik ve yöntemlerini öğretmiyoruz. Aynı zamanda eskiz yapma becerilerini geliştirebilmeleri amacına yönelik çalışmaların önemini de vurguluyoruz. Bizden mezun olan öğrencilerimiz bu nedenle mimarlık ve tasarım sürecine hazır oluyorlar, el becerisi ve teknoloji kullanımının önemini kavramış olarak buradan ayrılıyorlar. Umarız öyle de devam ettirecekler.
Yukarıda da özetlendiği şekliyle Yıldız Buluşması, ürün odaklı tartışmalara öncelik veren kısıtlı değil, çok katılımlı bir toplantı olmayı amaçlamıştır. Başardı mı? Cevap, herkesin nasıl hissettiğine bağlı ve değişken. Peki artık ne tür mimarlık örnekleri var Türkiye gündeminde? O sınıflamayı da eleştirmenler yazmalı!
Notlar:
(1) Arredamento Mimarlık, 100+14, Mayıs 1999.
(2) Architecture, June 1996.
Kaynak: Soygeniş, M., “Yıldız Buluşmasının ardından”, Arredamento Mimarlık, Sayı 100+16, s.94-95, Tem-Ağu 1999. (Kısaltılarak alınmıştır)