Marmara depreminden alınacak ağır dersler
Herşey görecelidir. 40 milyon yıl kadar önce Pasifik Okyanusu mevcut değildi. Bugünden 100 milyon yıl kadar sonra, Akdeniz, Karadeniz ve Ege Denizi, Afrika-Arap tektonik düzleminin hareketi sonucu Afrika kıtasının Anadolu ve Avrupa ile birleşmesi sonucu ortadan kalkacaktır. 17 Ağustos’ta saat gece 03:02 de zamanın akışı, kuzeybatı Türkiye’de Marmara bölgesindeki 7.4 Richter ölçeğindeki depremin sarsıntısıyla durdu.
Bu deprem sonucu tektonik düzlemlerin kayması sonucu Anadolu, Ege Denizi’ne doğru 2.5 metre kaydı. Bu yazının yazıldığı sırada ölü sayısı 15,300 dür ve bu sayının 22,000 e yükselmesi bekleniyor. Yaralı sayısı 27,000 dir. 200,000 kişi evsiz kalmıştır, tahmin edilen maddi zarar 20 milyar Amerikan dolarıdır. Yerel ve yabancı kurtarma ekipleri, 200 kilometre uzunluğundaki yoğun nüfuslu endüstriyel ve konut şeridi olan İzmit, Gölcük, Yalova, Sakarya, Kocaeli, İstanbul, Bursa ve Bolu’da zarar gören bölgeleri buldozerlerle temizliyorlar, açılan çukurlara cesetleri toplu olarak gömüyorlar. Manzara iç sızlatıcıdır : buz pateni pistleri morg olarak işlev görmekte; çadır kentler ve toplu mezarlar yanyana yer almaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri evsiz kalanlar için yemek pişirip, kayıp çocuk ve yaşlılara bakmaktadır.
Kötü tercihler
Türkiye’nin tüm bölgelerinde olduğu gibi Marmara bölgesinde de tipik konut stoğu, yaklaşık dört ila sekiz katlı betonarme taşıyıcılı, tuğla ya da briket dış ve iç bölücü duvarlı yapılardan oluşmaktadır. Bu bölge Türkiye’nin en yoğun kullanımlı endüstriyel merkezidir. Maalesef, Kuzey Anadolu Fayı bu bölgenin altından geçmektedir. 1950’lerde hızlı endüstrileşme çabaları Marmara bölgesinde nüfus patlamasına sebep olmuştu. Bilim adamlarının, politik olarak yetkili makamları, fay hattı üzerinde yoğun yerleşimin tehlikeleri hakkında 1948’lerde uyarmalarına rağmen, yoğun yerleşim ve endüstriyel gelişmelerin teşvik edilmesi önemli bir hata olmuştur. Bunlara ek olarak, 1950’ler kentlerde nüfus ve yoğunluk artışının yaşandığı ve geleneksel kentlerin ayrışmaya başladığı dönemin başlangıcı oldu. Türk kentlerinde, Marmaradakiler de dahil olmak üzere, az katlı, tek aile konut tipi yerine çok katlı, çok aile konutları tercih edilmeye başladı. Diğer bir deyişle, deprem bölgelerinde daha uygun olan iki katlı ahşap taşıyıcılı konutlarda oturma geleneği terk edilmeye başlıyordu.
Yozlaşmanın hakimiyeti
Çok katlı yapılar, deprem yönetmelikleri uygulansa, jeolojik zemin etütleri gerektiği gibi yapılsa, yapılar yasal izin alarak inşa edilmiş olsa ve inşa edilenler de ruhsat projelerine uygun olsaydı deprem karşısında daha dirençli olurlardı. Türkiye’nin inşaat sektöründe hakim olan ‘yoz’ sistem, yapım sürecinin kontrolünde aksaklıklara ve düşük kaliteli inşaatların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Depremden zarar gören İzmit’te 5,000 üniteli bir site hiç zarara uğramamıştır. Yapıları gerçekleştiren inşaat şirketinin yöneticilerinden birisi, sitenin zarar görmemesini, inşaatların kontrolünün ‘kendi payı’ nın peşinde koşmayan bağımsız kontrol firmaları tarafından yapılmasına bağlamıştır. Özetle sıralanırsa, Marmara depreminin neden olduğu zararlar bir dizi yanlışlıkların sonucu olmuştur :
- Fay hattı üzerinde yerleşilmesi
- Yoğun ve çok katlı yapılaşmanın tercih edilmesi
- İnşaatların kalitesiz uygulanması ve kontrol mekanizmasının işlememesi
Bir sonraki kaçınılmaz depremde kayıpların en aza indirilebilmesi için deprem yönetmeliklerine uygun yerleşim ve yapıların uygulanabilmesi, az katlı yapılaşmaya yönelinmesi, bağımsız yapım kontrol sistemlerinin işler hale sokulması gerekmektedir. Riskli bölgelerdeki mevcut yapı stoku da depreme dayanıklılık açısından kontrolden geçirilmelidir.
Kaynak: Soygeniş, M., “Marmara Quake bears hard lessons”, AIArchitect (USA), October 1999, Vol. 6, p. 1, 6.; Soygeniş, M., “Marmara depreminden alınacak ağır dersler”, Yapılar + Projeler / Buildings + Projects 2 (E.Yüksel, Ed.), Birsen Yayınevi, İstanbul, 2003, s. 233-235.