Geceyi Kullanmak: İstanbul – New York – Baltimore

Times Square, New York

Times Square, New York

Geceyi Kullanmak: İstanbul – New York – Baltimore

İstanbul ve New York gibi dünya kentleri ile Baltimore gibi daha küçük bir kent arasında, gece ve gündüz, kentsel mekan kullanımları bakımından çeşitli benzerlikler ve karşılıklı alınabilecek dersler vardır.

Kentlerin gece kullanımını izlemek, gündüzden geceye geçişi, bazı kullanımların bitişini, bazılarının başlamasını gözlemlemek ya da hayatın hiç değişmeden, yapay ışıklı ortamlarda devamına tanık olmak, aslında kentlerin zaman bağımlı kullanım haritalarını çizmek demektir. Kentten kente, semtten semte, mekandan mekana değişir bu haritalar. Bazen gündüz kullanılan mekanlar geceleri kullanılmaz, terk edilirler; bazen de gündüz boş olan kentsel mekanlar geceleri hareketlenir, dolarlar. Bazı mekanlar gece de gündüz de boşturlar, kullanılmazlar, hareketsiz dururlar. Terk edilmiş sokaklar ve yapılar, boş duran alışveriş “mall”ları bu mekanlara örnek olarak verilebilir. Bir kısmında gün içi kullanım gece boyunca devam eder, kesintisiz… Birtakım mekanlarda insanlar günboyu ya da gece süresince gözlem amacıyla bulunur ve kenti oradan seyrederler. Bazı mekanlarda da hareket hiç eksik olmaz; yürünür, gezilir, koşulur hem gece hem de gündüz…

İstanbul’un haritasında gündüz yanıp gece sönen ışıklar en çok iş yoğun merkezlerdedir. Kapalıçarşı, Mısır Çarşısı, Mahmutpaşa Yokuşu, Cağaloğlu bunun en iyi örnekleridir. Gün boyunca ticari kullanımları gereği yoğun yaya trafiğinin olduğu semtler, geceleri kapanan kepenkleri, sönen ışıkları ve azalan nüfuslarıyla dinlenmeye çekilirler. Maslak’ta büro ve ticaret ağırlıklı kullanımlar gece önemlerini yitirirler. Tıpkı New York kentindeki iş merkezi Wall Street, Exchange Place, John Street gibi. Hayat, iş merkezinden eğlence odaklı merkezlere kayar geceleri; New York’ta Çin, İtalyan mahallelerine, kısaca “village” denilen Greenwich köyüne, Lincoln Center’a. Baltimore’da da iş odaklı Water Street, Commerce Street, Redwood Street ve yakın çevrelerindeki iş merkezinde kalan sokaklar, boşalır. Fells Point, Federal Hill, Küçük italya isimli, eğlence odaklı semtler dolar. Gece boyunca eğlenenler, gezenler bu bölgelerdeki gece nüfusunu oluştururlar. Yirmi dört saat canlılığını yitirmeyen mekanlara örnek olarak New York’taki 42. Cadde, Broadway, Times Meydanı; Baltimore’da İç Liman, Thames Caddesi sayılabilir.

İstanbul’da Beyoğlu, Tünel, Ortaköy, Beylerbeyi, Fenerbahçe gündüz ve gece kullanımı yüksek olan semtlerdir. Buralarda değişen tek şey, işin bitip eğlencenin başlamasıdır. Bürolar, dükkanlar kapanır; restoranlar, barlar kapılarını açar, müşteri çekerler.

İşten eğlenceye doğru değişik kullanımlar için tasarlanan kentsel mekanların tasarlanış nedenleri ile kullanımları arasında bağlar var mıdır? Ortaköy, Beylerbeyi’ndeki yaya odaklı rekreatif kullanım, bu kentsel alanlara oldukça yeni getirilmiştir İş ve eğlenceye yönelik kullanımlar o kadar iç içedirler ki, biri bitip diğeri başlamaz; kesin bir çizgi çekilemez. Beyoğlu’nda, Tünel Meydanı’nda, Taksim Meydanı’nda da bu geçerlidir. Her zaman kullanımlar arasında geçişler görülür. Ama yine de gündüzleri iş ve servis yoğun aktiviteler insanları buraya getirir; geceleri de ağırlıkla eğlenilir.

Beyoğlu’nun ana kentsel mekanı İstiklal Caddesi’dir. Taksim Meydanı ile Tünel Meydanı’nı bağlayan yaya rotası yüzyıldan fazla bir süredir kentin önemli eğlence, kültür, sanat, ticaret odağıdır. Caddenin kültür odaklı ucu olan Taksim Meydanı, kentin ulaşımında önemli bir düğüm noktası olması ve kültür merkezi, oteller, gezi, eğitim yapılarını barındırması nedeniyle kentin gece ve gündüz en hareketli meydanlarından biridir. İnsanlar bu alanda buluşur, konsere gider, miting yapar, yürüyüş düzenlerler. Elektronik ekranları, reklam panoları ile bir Times Meydanı, bir Broadway’dir İstanbullu için bu geniş kentsel alan. Sınırları zor algılanır. Gündüz de doludur, gece de, sabahın ilk ışıklarının görüldüğü saatlerde de. Burada, Sultanahmet ya da Beyazıt meydanlarında olmadığı kadar, her saatte yoğun bir araç trafiği, insanlar, yerliler, yabancılar vardır. Sakin bir köşe yoktur. Sakin bir köşe arayanlar Beyoğlu’nun ara sokaklarında bir kafeyi tercih ederler.

İstiklal Caddesi, dik ve paralel yan sokakları ile bir bütündür. Diğer ucunda eğlence odaklı Tünel Meydanı ile sonlanır. Tünel Meydanı’nın duvarları, yapılar, Tünel Geçidi, Galata’ya inen Galip Dede Caddesi, kafeler, barlar, konser mekanları ile dinlendiricidir bu alan. İnsanlar burada dinlenirken konuşur, gelip geçeni seyreder, tramvayı izler, gazetelerini okurlar. Gündüz geceye karışır burada. Karanlık gökyüzü tavanını oluşturur tüm meydanın. Meydan bir iç mekân oluverir birden. Sokaklarda oturup içeceklerinden yudumlayanlar da içeride kalırlar. Tıpkı Baltimore’da Canton gibi, Cross Street gibi. Karanlık gökyüzü, taş ve tuğla sırakonut cepheleri ile sınırlanmış sokak mekanları gibi. Karşılıklı kaldırımlarda oturanlar ve gelip geçenler farkına varmadan aynı mekanda kalırlar hep birlikle. Yapay ışıklı iç mekandakiler, konuşma ve gülüşmelerin duvarlarda yansıdığı kendi sakin köşelerindedirler.

New York’ta 42. Cadde’de büro binaları, gökdelenler ve cadde kotundaki ticari mekanlar, bu işlek ve geniş caddenin gündüz kullanım alanlarıdır. Geceleri boşalan gökdelenlerden geriye, zemine yakın katlardaki ticari aktiviteler, kaldırımlardaki işporta tezgahları ve kaldırım göstericileri kalır. Cadde geç saatlere kadar müşterilerini çeker; kentin çok bilinen ve ziyaret edilen ticari kanyonudur. Araç ve yaya trafiği Times Meydanı’nda iyice artar. Bu meydanda insan gökdelenlerle çevrili kentsel mekanda, elektronik reklam panoları arasında kaybolur adeta. Günün her saati kaldırımlarda kalabalıktan zor yürünür, araç gürültüleri ve klakson seslerine kimse aldırmaz. Ambulans ve polis araçlarının sirenleri sık sık bu meydanda gezenlerin kulaklarında çınlar. Kaldırım satıcılarını ve dans gösterisi yapanları seyreden, halka olmuş kalabalıkla yapı duvarı arasındaki dar aralıktan sıkışarak geçilir. Bu meydan, Broadway’le 42. Cadde’nin kesiştiği alandır. Her ikisinden de özellikler burada yer alır. Kendi deyişleriyle “New Yorker” lar, bizim deyişimizle New Yorklular burada müzikallere, “Cats”e, “Le Miserables” a bilet alırlar, bu müzikalleri izlerler. Kültürün, sanatın, işin, ticaretin buluştuğu bu mekan, Sultanahmet Meydanı, Beyazıt Meydanı gibi çok işlevli bir kentsel alandır.

Baltimore’un iç limanı, kentin gelişmeye başladığı yıllarda ticaret yoğun kullanılan, deniz ve kara ulaşımının birleştiği bir alanmış. Daha sonraları limanın işlevini yitirmesiyle kentsel çöküntü alanı haline dönüşmüş ve 1980’li yıllardan beri de kentin su kenarı rekreatif, ticari çekim odağı görevini üstlenmiş. Gündüzleri merkezi iş alanında çalışan nüfusun ve kenti gezmeye gelen turistlerin dolaşma alanı olan su kenarı yaya alanı, yaya rotası üzerinde yer alan alışveriş pavyonları, bilim müzesi, akvaryum, tekne turları iskelesi, marina ile bu alana canlılık katar. Geceleri de orada yaşayanlar ve kent dışından gelen turistlerin yoğun kullanımı ile kentin en önemli alanıdır. “Ballimorean” lar için bir Ortaköy, bir Sultanahmet Meydanı ya da Times Meydanı, South Street Seaport’tur.

İç liman promenadının en önemli kentsel özelliklerinden biri de, su kenarında metrelerce uzunluktaki yaya rotasının, kentin iş odaklı sokaklarına da yayayı “skywalk” adı verilen ve “gök yürüyüşü” anlamına gelen köprü ve yollardan, trafikle kesiştirmeden getirebilmesidir. Yaya, öğle tatilinde iç limana yakın bir yerde otuz beşinci kattaki ofisinden asansörle sokak kotuna gelip gök yürüyüşüne başlayabilmekte; araç yollarının üzerinden, yapılar arasında yer alan yaya plazalarından, amfitiyatrolardan, parklardan geçerek su kenarına ulaşabilmekle; yemeğini yiyip, bir gösteri izleyip ofisine dönebilmektedir.

Geceleri, iş merkezinin aktivitesinin giderek azalmasıyla gök yürüyüşü önemini yitirir. Eğlenenler ve gezenler limanda kalır; kentin iş merkezi ve gök yürüyüşü açık birkaç restoran ve belli bölgelerdeki sınırlı aktiviteler dışında ertesi güne kadar terk edilir. İstanbul’da, New York’ta ve Baltimore’da yirmi dört saat yaşayan eğlence ve kültür mekanları ait olduğu kentin kalbidir. Biri su ile ilişkili, diğer ikisi değil; ikisi kozmopolit iki kentte, birisi daha küçük bir kentte; ikisi batıya ait, biri doğuya.

Bir de her kentin, durulup kente bakılan mekanları var; aydınlıkta ve karanlıkta kentin izlendiği, İstanbul’da Galata Kulesi, Çamlıca Tepesi, Eyüp, Rumelihisarı, Arnavutköy, Kandilli sırtları. İstanbul’u görmek isteyenler bu noktalardan kenti izlerler. Galata Kulesi’nden yakındaki sokaklar, cepheler, çatılar görünür. Sokaklardaki insanlar, araçlar, ağaçlar algılanır. İleride Haliç, Boğaz’ın girişi, tarihi yarımada, Üsküdar vardır. Tepelerden kente bakıldığında, çatılar üzerinden, yapı duvarlarının çerçevelediği aralardan Boğaziçi algılanır. Seyir teraslarında, sırtlardaki bir parkta, açık alanda durulur ve kentin farklı zaman dilimlerinde, farklı ışık koşullarındaki davranışı izlenir. Seyir noktaları bazen tepeden kentin büyük bir bölümünün algılanabileceği konumda, bazen de suya yakın ve daha kısıtlı bir görüş çerçevesi oluşturacak konumdadır. Büyükdere, Emirgan, Çubuklu. Kanlıca, Salacak, Sarayburnu gibi bazı kent mekanlarında ağaçlar, yapılar, hisarlar, surlar çerçeve oluşturur, Boğaziçi ve karşıdaki tepeler aradan algılanır. Bu noktalar oturulan, dinlenilen alanlardır; çayevi, kafe, restoran işlevli yapıları barındırır ya da Boğaziçi kıyısında bir park alanıdır. Bir kısmı gündüz daha çok kullanılır, bir bölümünün gece de müşterisi vardır.

New York’ta bilinen gökdelenlerden Dünya Ticaret Merkezi’nin (DTM) ikiz kulelerinden birisi, Empire State Binası’nın en üst katındaki gözlem katı ve açık gözlem platformları ziyaretçilerin gökdelenleri, gökdelenler arasındaki caddeleri, yüksekten bakılınca karınca kadar görünen araçları izleyip fotoğrafladıkları, kentin bütününü gördükleri, Brooklyn, Manhattan, Williamsburg, Queensboro köprülerini gözlemledikleri seyir mekanlarıdır.

Caddelerdeki kalabalık yaya trafiğinden ayrılıp gözlem kotuna, yani caddeden yaklaşık üç yüz elli, dört yüz metre yüksekteki kata seyahat etmek isteyenler, bu gökdelenlerin içinde bilet ve asansör holünde genellikle sıra olmuş, asansör bekleyen diğerleriyle buluşurlar. Asansör operatörü rehberler sizi yirmi, yirmi beş kişilik gruplar halinde içeriye alırlar ve gökyüzüne seyahatiniz başlar. Asansör hareket edip etmediğini anlamakta zorlanacağınız kadar sessiz ve sarsıntısız bir şekilde sizi yukarıya taşırken, rehberden canlı olarak ya da banttan yapının önemi, teknik özellikleri, günün hava durumu hakkında açıklamalar dinlersiniz. Durmak için yavaşladığınızda asansörde olduğunuzu hatırlar ve eğer ilk kez bu yükseklikte bir gözlem platformuna yolculuk ediyorsanız, karşılaşacağınız kent manzarasının heyecanına kapılmaya başlarsınız.

DTM’de, hava da görüşe elverişliyse, Battery Parkı, “uptown” ya da Manhattan’ın kuzey bölümünü oluşturan gökdelenler bölgesi, Özgürlük Anıtı, Ellis Adası, daha gerilerde Brooklyn, Staten Island, Queens, Verrazano Narrows Köprüsü izlenebilir. Empire State binasından Chrysler, Citicorp, Birleşmiş Milletler binaları, Central Park, DTM’nin bulunduğu alt Manhattan izlenir. Günün ilerleyen saatlerinde, kararan hava ve yanmaya başlayan ışıklarla köprüler, caddeler, yapılar dikkati çeker hale dönüşür. Su ve gökyüzü gittikçe önemsizleşir, hatta artık görünmez olur. Gökdelenler, caddelerin ışık seli içinde kalır. Doğuya, batıya, kuzey ve güneye yönelen ziyaretçiler hala yeni bir şeyler görmeye çabalarlar. Hala fotoğraf makinelerinin deklanşör sesleri duyulur.

Baltimore’u tepeden gözlemlemek isteyenler için en uygun yer Dünya Ticaret Merkezi’dir. İç limanın hemen kenarındaki DTM gökdeleninin “dünyanın en üstü” katından kentin önemli yapılarını gözlemleyebilir, foloğraflayabilir ya da kentteki gezinizi planlayabilirsiniz. İç liman, Federal Hill, Fells Point, Canton, Charles Village bölgeleri ve bunları birbirine bağlayan gridal yol sistemi buradan izlenebilir. Bu kattaki panolarda ziyaretçiler kentin ve limanın tarihçesi hakkında bilgilendirilir.

Kentleri ve mekanları izlemenin bir diğer yolu, sudan kente bakmaktır, İstanbul için seçilecek en iyi yol, Karaköy-Haydarpaşa, Beşiktaş-Üsküdar, Boğaziçi seferlerini kullanmak ve her saatte kentin dışından içini görmeye çalışmaktır, içinde dolaşılan, girilip yaşanan mekanları ilişkilendirmeye çabalamaktır. Boğaziçi semtleri, camilerin minareleri, kilise ve sinagogların çan kuleleri ve Boğaz tepelerinin topografyası ile bir öne bir geriye geçen yapılar, tepeler… Pek sık size eşlik eden niteliksiz yapılar, apartman adaları. Hala görünen Süleymaniye, Yeni Cami, Galata Kulesi, Ortaköy, Beylerbeyi Camii, Küçüksu Kasrı, yalılar, Yoros Kalesi, yeşil tepeler, aralarındaki dereler…

Birçok kuzey Amerika kentinde de mekanları izlemek için sudan yararlanılır. New York’ta her saati için belirli bir ücret ödeyip Manhattan’ı – Hudson ve East nehirlerinden – tekne turları ile izleyebilir ya da helikopterle havadan gezebilirsiniz. Ama en hesaplısı ve etkileyicisi, adanın en güneyindeki South Ferry isimli iskeleden Staten Island’a çift yön seyahattir. Çeyrek dolara yirmi dakikada gider, bir o kadar zamanda da dönersiniz. Gökdelenler arasındaki, aslında geniş olan, ancak yapıların yüksek ölçeğinden ötürü dar hissedilen yollardan yürüyerek ulaşılan iskeleden uzaklaştıkça gökdelenlerin üstlerini algılamaya, belki de ilk kez görmeye başlarsınız. DTM, Battery Parkı, Mies van der Rohe’nin Seagram’ı uzaklaştıkça küçülür. Sağda köprüler, Brooklyn, solda adalar ve New Jersey belirir. Gece karanlıkta bu ucuz turun karşılığını daha fazla alıyormuşsunuz gibi hissedersiniz. Manhattan’ın ucunun sokak ve park ışıkları, yapıların sokakta yürürken başınızı kaldırmadan algılayabildiğiniz ilk üç beş katının ve vitrinlerinin aydınlatması, araya giren karanlık suların gerisinde, içlerinde ışık yanan dikdörtgenler prizmaları ve bu prizmalar arasındaki ışıklı araç kanyonlarına dönüşür. Kent, uzaktan ışıklı ve gürültülü bir makineye benzer. Uzaklaştıkça gürültüsü azalır, yerini vapurun suda çıkardığı hışırtı ve sessizlik alır.

Gece kullanımına örnekler sadece İstanbul, New York ya da Baltimore’la sınırlı değildir. Örneğin, Philadelphia’da geceyi kullanan önemli noktalardan birisi -kent içinin yaya ve eğlence ağırlıklı South Street, Society Hill bölgeleri dışında- Schuylkill Nehri kenarında, Fairmount Parkı’nda algılanan, “Boat House Row” olarak bilinen, deniz sporları ve kürek ile ilgili derneklerin merkezlerini barındıran Viktoryen yapılar grubudur. Nehrin karşı tarafından, konturları ışıklandırılmış ve suya yansımış olarak algılanırlar. Quebec kentinde liman, Montreal’de St. Catherine Caddesi geceleri kent mekanının farklı efektlerle sergilendiği alanlara örneklerdir.

Baltimore’da da limandan başlayan turistik turlar, ulaşım amaçlı sekiz on kişilik su taksileri suyu ve geceyi kullanacak şekilde kentle iyi ilişkiler kurabilmeniz için tasarlanmışlardır, iyi havalarda limanı bir havuz gibi kullanan iki kişilik pedallı ve elektrikli botlar, “Lady Baltimore” teknesinde akşam yemekleri ve davetler, başka kentlerde olduğu gibi Baltimore’da da karayı suya, gündüzü geceye bağlayan geceyi kullanma fikirleridir. Bu kentlerin çoğunda gece kullanımını özendirmek amacıyla parkometreler belirli bir saatten sonra ziyaretçileri çekmek için bedava olur. Kentliyi gece de çekecek aktiviteler, konserler, yarışlar düzenlenir; hava kararınca da kullanılsınlar, boş kalmasınlar diye. “Işık festivali”, “fener alayı” birçok kent mekanının hayat kaynağı olmuştur.

Nerede ve ne amaçla tasarlanmış olursa olsun, ister İstanbul ve New York gibi dünya kentlerinde, isterse Baltimore gibi daha küçük kentlerde, mekanlar günün her saatinde amacına uygun bir şekilde kullanılmalı, özellikle geceyi de kullanmalıdır. Bu üç kentten ve benzer diğerlerinden alınacak dersler, bu tür aktivitelerden yoksun olanlara uzanmalı, gecenin de gündüzün devamı olduğunu yeryüzündeki tüm kentliler görmeli ve bilmelidir. Daha da önemlisi, yeni kentsel mekanlar bu düşünceler ışığında tasarlanmalıdır.

Kaynak: Soygeniş, M., “Geceyi kullanmak: İstanbul – New York – Baltimore”, İstanbul, Sayı 38, s. 76-80, Temmuz 2001.