İstanbul’da kentsel mekanlar: Üsküdar, Kadıköy ve Boğaziçi
İstanbul’da kentsel mekanları araştırmak, kentin tarihsel oluşum katmanlarını ortaya dökmek demektir. Bu tabakaları anlamak sadece kent mekanlarının ve bu mekanları çevreleyen konutların biçimsel özellikleri yardımıyla değil, tabakaların ait olduğu sosyal, kültürel ve yönetsel yapının da anlaşılmasıyla olanaklıdır. Bu katmanlar arasında 19. yüzyılın İstanbul’da ve İslam dünyasının diğer kentlerinde bir değişim dönemine karşılık geldiği bilinmektedir. Bu değişimin boyutları kent ve mimarlık alanlarındaki değişimin nedenlerini oluşturan sosyal, kültürel, yönetsel ve yaşama ait boyutlara uzanır. ‘Batılılaşma’ olarak adlandırılan bu dönemin toplumun her türlü yaşam ve değer sistemi üzerindeki etkisi, kurumsal ve yönetsel sistem üzerindeki etkileri; Avrupa kentlerinin endüstrileşmesi gereği olan teknolojik gelişmeler, yeni yapı malzemelerinin imparatorluk başkenti İstanbul’unda da kullanıma girmesi, ulaşım ağının genişlemesi, toplumsal yapıdaki ve aile yapısındaki değişimler ve yangınlara karşı girişilen imar hareketleri ile birleşince sosyal yaşamın içinde geçtiği mekanlar – konutlar, sokaklar, meydanlar, vb – da doğal olarak bu değişim sürecinin etkisi ile değişim göstermişlerdir. Değişimler 18. yüzyıl ortalarından sonra etkisini hissettirmeye başlamakla birlikte ağırlıklı olarak 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra çok etkili olarak izlenmiştir. 1900’lere girildiğinde ve Cumhuriyet döneminde ‘apartman’ tipinin uygulamaya girmesi, kentsel mekanı oluşturan en önemli yapı taşı olan geleneksel konutun varlığını tehlikeye atmış; 1950’lerden sonra da kent gelişimi için yeni ve ‘bahtsız’ diye nitelenebilen bir dönem başlamıştır. Geleneksel konutun yitirilmesi ile başlayan apartmanlaşma döneminden bugüne süregelen dönemde İstanbul’da konut dışı kent mekanları rant ekonomisi, hızlı çarpık kentleşme ve imar oyunlarının kurbanı olmuş; bu dönemde beliren dış mekanlar kullanıcıların gereksinimlerini karşılayamayacak derecede yoğun kullanımlı, alt yapısı yetersiz ve geleneklerden uzaktır.
Bu çerçevede düşünüldüğünde, İstanbul’da bu yüzyılda açık mekanlarda izlenen değişim, kenti oluşturan elemanlardan en önemli ikisi olan sokak ve meydanların, ve bunları sınırlayan alt eleman olan konutların geleneksel özelliklerini yitirmesi yönünde olmuştur. Kent dokusunu oluşturan geleneksel dış mekan elemanları – meydan/sokak/konut – apartmanlaşmaya geçişle birlikte mekan tipolojisinden silinmiş, yerini yeni bir tip olan apartmana ve apartman yapılarının üzerinde yer aldığı “imar durumu” gereği ortaya çıkan kentsel dokuya bırakmıştır. 20. yüzyılın yaşadığı ‘gelenekten kopma’ sorununun özünde toplumsal/ailesel yapıdaki değişimler, artan kent içi nüfusun konut sorununa çözüm arama, toplumsal değer yargılarının değişmesi gibi nedenlerle yeni gereksinimlerin ortaya çıkması yatmaktadır. Yeni gereksinimlerin beraberinde yeni çözüm arayışlarını ve kente yeni katılan tipolojileri getirdiği görülmektedir. Değişimlerle birlikte yeni bir çehreye bürünen günümüz İstanbul’unda sınırlı sayıda da olsa, bazı dış mekanlar – sokak/meydan – geleneksel özelliklerden izler taşımaktadır. Bu özellikler gelecekte de yaşamalı, yeni gelişme bölgeleri için model olarak alınmalıdır. Bu bağlamda genel bir sınıflandırmayla İstanbul’un kent mekanları; kent bütününde simgesel değeri olan dış alanlar ve kent bütünü için simgesel değeri olmayan semt ölçeğindeki alanlar, arterler, sokaklar; ana başlıkları altında toplanabilir.
Çok zengin sosyal, kültürel yapıyı ve mekansal çeşitliliği bünyesinde bulunduran, iki bin yılı aşan tarihe tanıklık etmiş bir dünya kentinin dış mekanlarını iki başlığa indirgeyen tipolojik bakış açısı sadece kentin kolay okunabilmesi için alınmış bir önlem olabilir. Kente ait tüm tipik elemanların bu iki genel kategoriden türeyen çeşitli alt ve yan kategorilere dallanacağı açıktır. Dönem açısından ele alındığında bu iki kategoriye oturtulabilen kent elemanlarının; batılılaşma öncesi dönemin ürünü, batılılaşma dönemi ürünü, batılılaşma sonrası dönemin ürünü ve günümüz; olarak kabaca üçe ayrılabilen devirlerin seyri içinde ele alınması gerekmektedir. Kentin günümüze uzanan karakterine bakıldığında bu üç dönemin ortak yaşadığı gözlenebilmektedir. Kent tabakalarının farklı devirlerde üst üste serildiği düşünüldüğünde, bu tabakaların birbirini bazen kapayacağı, bazen de tamamlayacağı kaçınılmaz bir sonuçtur. Günümüz İstanbul’u da, başka kentler gibi bu tabakalaşmanın izlerini yanyana yansıtmakta; herhangi bir bölümü bahsedilen üç dönemden birini daha iyi yansıtabilecek özelliklere sahip görünememektedir. Amaçlanan da, bu dönemlerden birine daha ağırlıkla eğilmek değil, kentin günümüzdeki yapısına gerçekçi bir bakış açısıyla ‘kentsel mekanlar’ bağlamında bakabilmektir. Unutulmaması gereken önemli nokta, günümüze uzanan kentsel mekanların özgün özellikler taşıyanlarının, değişim ve geçiş dönemi olan 19. yüzyıla ait örnekler olmasıdır. Bu dönemden daha erken dönemlere ait konut bölgeleri ya da örnekleri tamamen ortadan kalktığından mekan tipolojisine alınamamaktadır. Günümüz İstanbul’unun kent mekanlarının şekillenmesinde batılılaşma öncesinden gelen önemli etkenler anıtsal yapılar, surlar, hisarlar, saraylardır. Kent analizinde 19. yüzyıl öncesine ait bu tabaka daha sonraki döneme ait kent elemanlarıyla birlikte ele alınmak zorundadır.
İstanbul’da günümüze ait kent mekanını hazırlayan en önemli etkenler 19. yüzyılda konut mimarisi alanında ve kentsel ölçekte görülen değişimler, yeni konut türlerinin kullanıma girmesi, ulaşım olanaklarının artışı ile kenti oluşturan bölgelerin bütünleşmesi, yangınlar sonucunda geleneksel kent dokusunun yitirilmesi ve imar hareketleri, Batıya açılmanın sonucu olarak yönetsel, kurumsal yapıda gerçekleşen değişimler, bu değişimlerle birlikte gelen yaşam tarzı, aile yapısı değişimi, gibi sosyal yaşantının tümünü etkileyen değişimler ve bu değişim süreci sonunda – 19. yüzyıl sonundan itibaren – geleneksel konut tipolojileri olan ayrık ve sıra evlerin de mimarlık klasöründen silinmesi olmuştur. Geleneksel yaşantıya ait konut türlerinin silinmesi ile bu türlerin yaşama yansıma şekli olarak bilinen, kişinin konutundan sokağa ve kentsel mekana ulaşma hiyerarşisi de kaybedilmiştir. Günümüzün kent mekanını oluşturan konut türleri bu hiyerarşiyi göz ardı etmiş, aynı zamanda konut içi mekansal kurgusu da ‘apartman türü’ nün gerektirdiği şekilde, kentsel mekanla ilişkileri sınırlanmış olarak çok katlı yaşam şekline uyarlanmıştır.
İstanbul bütünü düşünüldüğünde apartman yapı türünün ağırlıkla kentsel sahneyi doldurduğu görülmekte, 19. yüzyıl ve öncesine ait mimari türlerin kalan örneklerinin ‘tek tük’ denebilecek kadar az sayıda ve dağınık olarak niteliksiz apartman semtleri arasında varlıklarını devam ettirdikleri görülmektedir. Bu da kentsel mekanda bütünlüğün zedelenmesine neden olmakta, daha doğrusu bütünlüğün oluşamamasına yol açmaktadır. Kent mekanlarının niteliksel ve niceliksel yanlarının geleneksel özelliklerden kopma sorunu, yeni gelişen veya değişen kent parçalarının geleneksel izleri bir yana bırakarak gösterdiği gelişim çizgisi de hatırlanarak günümüz İstanbul’unda kentsel mekanları bazı ana başlıklar etrafında sınıflandırmak olanaklıdır. Bu sınıflandırmada, her sınıfa ait örnek mekanlar en önemli kentsel özellikleri dikkate alınarak gruplandırılmışlardır. Diğer bir deyişle aynı mekan birden fazla sınıfa ait özelliklere sahip olabilmekte, ancak ağırlıklı özelliği ön planda tutularak grubuna atanmaktadır. Bu sınıflandırma İstanbul kentinin fiziksel yapısını, tarihsel gelişimi ve izlerini vurgulayacak şekilde – örneğin denizle ilişkili mekanlar, kentin yapısında topografik özelliklerin önemi, farklı dinleri, etnik grupları birlikte bünyesinde barındıran bir kent oluşu nedeniyle cami, kilise ve sinagog gibi dini yapıların çevresinde oluşan mekanların önem kazanması, İstanbul’un önemli kent elemanları olan kent surları, hisarlar, su kemerleri, vb anıtsal yapılarla ilişkili mekanlar, yol-sokak örüntü tipleri, ulaşım sistemleri ve ağı – yapılmıştır.
İlişikte sunulan tablo ve fotoğraflar Üsküdar-Kadıköy-Boğaziçi bölgelerine aittir. Yukarıda sunulan çerçevede, bu bölgelerin kentsel mekanlarına bir bakış oluştururlar. Örneklenen alanların birçoğu hem bu alanların sınırlarını oluşturan elemanlar olan dini anıtsal yapılar, surlar, su kemerleri, çeşmeler, türbeler, mescitler, vb ile sivil mimarlık örnekleri olan konut, bahçe, duvar gibi alan sınırlayıcılarının bu alanlara fiziksel ve işlevsel katkıları; hem de alanın kullanımından kaynaklanan sosyal yaşam ile araştırılan bölgeyi tanımlarlar.
İstanbul’un genel yapısında, çoğu bölgede gözlemlenebilen niteliksiz yapılaşmanın, mekansal açıdan olumsuz etkileri bu alanlara da bazı örneklerde yansımaktadır. İstanbul’un tarihsel süreç boyunca önem taşımış, bilinen ve daha az bilinen mekansal özelliklerinin kent bütünü içinde olumlu yönde geliştirilebilmesi ve tanıtılabilmesi açısından bu çerçevede yapılabilecek öneriler şöyle sıralanabilir;
Kentsel alanlardan bazıları tarihsel açıdan, mekan sınırlarının bütünlüğü açısından ya da bakış açıları açısından önemlidir. Bu alanlara kent içinde yönlendirmeler yapılmalı; İstanbul’un sadece bilinen “turistik” noktaları değil, aynı zamanda daha az bilinen alanları da ilgilenenlere tanıtılmalıdır. Alan içinde mekansal düzenleme, yenileme, yeniden yapım gibi kapsamlı müdahale gerektirmeyen çeşitli bilgilendirmeler ya da yönlendirmeler yazılı ve çizili olarak – tabela, pano, vb – gezenlere aktarılmalıdır. Kentsel alanların vurgulanacak olanlarına kentsel mobilyalar katılabilir. Alanın yapısı ve büyüklüğüne göre bunlar, gölgeleme elemanları, pergola elemanları, açıkta oturma bankları olabilir. Ayrıca, alanın sınırlarının yenilenmesi, yeniden inşa edilmesi gibi daha kapsamlı yaklaşımlar belirtilebilir. Geniş çaplı bir müdahale planının parçası olarak, böyle uygulamalar kent ölçeğinde bütünlük kazandırabilecek öneriler olarak düşünülmelidir.
İstanbul’un kentsel mekanlarının fiziksel iyileştirilmesine yönelik müdahalelerin özünde, bu mekanlarda tarihsel süreç boyunca varolan “sokak kültürü” nün yaşatılması, canlandırılması ve sergilenmesi olmalıdır. Bilindiği gibi 19. Yüzyıl ve öncesi İstanbul’unda ve günümüzde kentsel mekanlar yaşantının cereyan ettiği; sohbet, oyun, buluşma mekanlarıdır. Bu sosyal aktiviteler sokağa ait kültürel ve sosyal boyutu tanımlarlar. Ekonomik olarak da sokak ve dış alanlar, seyyar satıcıların satış yaptığı, dükkanların tezgahlarının taştığı, günlük semt pazarlarının kurulduğu kentsel mekanlardır. Kentsel ve mimari ölçekte yapılacak olan tüm müdahalelerde, dış mekanların sosyal, kültürel ve ekonomik boyutlarının devamlılığının sağlanması önemle gözetilmelidir.
Not: 1-4 Eylül 2000’de El-Ezher Üniversitesi, Kahire’de gerçekleşen El-Ezher Mühendislik / 6. Uluslararası Konferansı’nda sunulan bildiriden yararlanılarak oluşturulmuştur.
Kaynak: Soygeniş, M., “İstanbul’da kentsel mekanlar : Üsküdar, Kadıköy ve Boğaziçi”, İstanbul, Sayı 41, s. 79-81, Nisan 2002.